3 Aralık 2011 Cumartesi

Yol haritası

Şeker hastalığında başlangıçta hiç bir şikayet olmayabilir. Bu nedenle çok değerli bir süre boşa geçer. Kişiler, beslenmedeki hatalarının farkına varamazlar ve aynı yanlış beslenmeye devam ederler. Hatta kendilerini çok daha enerjik hissettikleri için yanlış beslenmelerini artırırlar. Halbuki bu dönemde doğru beslenmeye başlasalar, diyabet hastalığı ortaya çıkmadan kaybolacak ve kişi hiç bir zaman hasta olacağını bile bilmeden yaşamaya devam edecektir. Bu dönemde ancak kişi, risk faktörlerini biliyorsa veya her hangi bir nedenle gittiği doktor bu konuda bilgiye sahip ve şekerin varlığı veya yokluğunu gösterme niyeti taşıyorsa, önlem alınabilir. Bu dönemde yapılan sabah açlık kan şekeri şekeri ölçümünden sonuç alınmaz. HbA1C ölçümü de normal sonuçlanacaktır. Bunun bir adım öncesi öğleden sonra tokluk kan şekeri ölçümüdür. Bu ölçüm ile tanı konulması gereken zamandan 3-5 yıl önce tanı konabilir. Aslında bu sırada açlık ve tokluk insülin düzeyleri ölçümü, tanı koymada 2-3 yıl daha kazandırır. Benim kullandığım metabolizmayı gösteren CRS cihazı ile daha şeker hastalığı olasılığı olmadan 10 yıl önce metabolizma bozukluğu tanısı konarak beslenme düzeltilebilir. Kilo fazlalığı varsa, kilo vermeye yönelik tedbirlerin uygulanması ve vitamin, mineral takviyesi genelde yeterlidir. Sağlıklı suya Himalaya tuzu konularak her gün 3 litre içmesi önerilir.

Bu değerli dönem farkında olmadan geçirilirse kişide yorgunluk, halsizlik, ağız kuruluğu, çarpıntı, baş dönmeleri, görme bozuklukları ve kadınlarda cinsel bölgede kaşıntı yakınmaları başlayacaktır. Bu yakınmalar ile gidilen doktor tarafından şeker yüksekliği saptanacaktır. Hemen şeker hastalığı tanısı koymamak gerekir. Öncesinde kan şekerini yükselten hormonal hastalıklar vb. olmadığı gösterilmelidir. Şekeri yükselten diğer hastalıkların olmadığı gösterildikten sonra, diyabet hastalığı tanısı konabilir. İnsülin direnci değerlendirilmelidir. Kişilerin % 80’i şişmandır. Bu nedenle tanı konar konmaz mutlaka kalorisi düşük bir diyet uygulanmaya başlanmalıdır. CRS ile ölçüm yapmak çok değerli bilgiler vermektedir. Karbonhidratlardan düşük ve mikrobesinlerden zengin diyet uygularken vitamin, mineral, antioksidan ve omega-3 takviyesine de başlanmalıdır. Bağırsak alışkanlığı için lifler bölümünde anlattığım test uygulanmalı ve lif takviyesi de planlanmalıdır. Fiber tozları faydalıdır. Sabah kahvaltısı yapmıyorsa, mutlaka kahvaltı yapması sağlanmalıdır. Metabolik asidoz söz konusu ise süt ve süt ürünlerini beslenme listesinden çıkartıyorum. Unlu gıdaları ve hamur işlerini kısıtlıyorum. 3 veya 6 öğün yeme planı kişiden kişiye göre değişmektedir. İnsülin direnci yüksek ve obez olan kişilerde 3 ana ve 3 ara öğün beslenme planı uygundur. Fakat karaciğerdeki glikojen depolarının boşalmasını sağladığı için hipoglisemi nöbetlerine de yatkınlık sağlar. Bu nedenle uzun süre uygulanmasını önermiyorum.
Diyabet hastalarında uzun vadede organların harabiyeti ile ilgili sorunlar ortaya çıkar. Bunlar kalp ve damar hastalıkları, böbrek yetmezliği, gözün retina tabakasında zarar, sinirlerde harabiyet ve özellikle alt uzuvlarda dolaşım bozukluğu ve gangrene kadar giden yaralardır. Normalde tanı konduktan yıllar sonra ortaya çıkan durumlar olmalarına rağmen, çoğu zaman hasta, kronik komplikasyon dediğimiz bu görme kaybı ve ayakta yanma şikayetleri ile doktora başvurur. Hatta böbrek hastalığı bile başlamış olabilir. Bu evrelerin her birinde amaç, gene şekeri düşürmek olmamalıdır. Şekeri yükselten sebepleri tedavi etmeye odaklandığınızda kan şekeri de tedricen azalacaktır. Kronik komplikasyonlar başlayınca bu sorunları gidermek için gerekli tedavi de başlatılmalıdır. Buna paralel olarak beslenme planında da değişim gerekecektir. Böbrek tutulumu olduğunda protein oranı azaltılmalıdır. Nöropati denilen komplikasyon oluştuğunda B vitaminleri ve omega-3 dozu daha da artırılmalıdır. Oksijenden zenginleştirilmiş su içirilmelidir. Magnezyum tedavi ve beslenme planının en başında yer alan öğe olmalıdır. Komplikasyonlar geliştiğinde bu mineral ve vitamin takviyeleri daha önem kazanır.
Beslenme planı içinde yer almasa bile, ozon tedavisinin özellikle diyabetik ayak başta olmak üzere yaralarda çok fayda sağladığını söylemem gerekir.







Tedavi öncesi                                                 Tedavi sonrası

Diyabet hastalarında mutlaka ihmal edilmemesi gereken ana nokta, Physiotron ile elektromanyetik alanı düzenlemektir. Nefropati denilen böbrek sorunları ve diayabetik yaralarda çok fayda sağlar. Dolaşımı düzenlemesi nedeniyle diyabetik hastaların her evresinde faydalıdır. Hem yeni başlayan, hem de eski başlangıçlı diyabet hastalarında uygulabilir. Biraz sonra bahsedeceğim pankreas tamiri ve bağırsak zarı geçirgenliğinin bozulması durumunda da tek etkin silahımızdır.

                                               Diabetik ayak
Tedavi öncesi                         Physiotron ile tedavi sonrası

CRS ile vücudun gereksinimlerini tespit edip metabolizmayı değerlendirdikten sonra;

-Eksik olan mikrobesinleri (vitamin, mineral, antioksidan, fitokimyasal) vermek
-Lif takviyesi yapmak
-Himalaya tuzu ilave edilmiş sağlıklı suyu içirmek
-Physiotron ile elektromanyetik alan düzenleme
-Bağırsakların durumuna göre uygun girişimler
-Major ozon terapi
-Minor ozon terapi
-Ozon sauna,
yapılması tedavisi olmadığı zannedilen diyabet hastalığında; sizi  amacınıza ulaştıracaktır.
 
Physiotron ile tedavi basittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder